mehmet selim polat
KÜFÜR
Cehalet Küfrü
Cehalet küfrü iki çeşittir.
a) - Basit cehalet: Bazı fetret ehillerinde ve kendisine davet ulaşmayanlarda olduğu gibi, baştan olayı (hakkı) duymamak.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İnkar edenleri uyarsan da uyarmasan da birdir onlar iman etmezler.” (Bakara: 6)
Bu ayeti kerimede Allah (c.c), risaletten ve hüccetin ikame edilmesinden önce kafirlikleri belli olan bir kavimden bahsediyor. Onlardan bir kısmı kendilerine hüccet ikame edildikten sonra iman etmiş, bazıları ise küfürde devam etmişlerdir.
İbni Kayyım (r.a) şöyle diyor:
“İslam; Allah (c.c)’ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah (c.c)’a ibadet etmek, Allah (c.c)’a, rasulune ve rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir.” (Tariku’l Hicreteyn s: 382)
Risalet hücceti ikame edilmeden veya tebliğ ulaşmadan önce de küfür ve şirk işleyenin, müşrik ve kafir olarak isimlendirildiğine dair bir çok delil vardır. Daha önce bunların bir kısmını açıklamıştık.
b) - Koyu cehalet: Bu cehalet türü ise; kişinin bir şeye gerçekte olduğundan başka bir şekilde iman etmesidir. Mesela; başlangıçta İsa (a.s)’a iman edip daha sonra sapan, akideleri ve düşünceleri bozulan hristiyanları, onlara benzeyen fakat kendilerini İslama nisbet edip de tağutlara ve yıldızlara tapanları, vahdeti vucütçuları, hulul ve ittihad inancına sahip olanları, evliyalara şeyhlere tapanları ve bunlar gibi bozuk akidelere sahip olanları gösterebiliriz.
İbn Teymiye (r.a) dedi ki:
“Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Yahudiler gazaba uğramışlar hristiyanlar ise sapmışlardır.” Çünkü yahudiler hakkı, oğullarını bildikleri gibi biliyorlardı. Fakat hakka tabi olmamışlardı. Onların kibir ve hasetleri, hakkı görmemezlikten gelip düşmanlık etmelerine sebep oldu. Hristiyanlara gelince, onların içinde Allah (c.c)’a çok ibadet eden kişiler vardır. Ayrıca onların kalbi daha ince ve merhametlidir. Ruhbaniyyeti icad etmişlerdir. Fakat onlarda ilim yoktur. Bu yüzden sapmışlardır. Yahudiler hakkı bildikleri halde tabi olmazlar, hristiyanlar ise hakka tabi olmak istedikleri halde cehaletlerinden dolayı sapmışlardır. Cehaletlerinin yanında bunların sapmalarının diğer bir sebebi ise zanlarına ve hevalarına tabi olmalarıdır. Bu sebeple, gerçekte ne yararlanılacak faydalı bir bilgiye ne de Allah (c.c)’a ibadet isteğine sahiptirler...” (El-İman’il Evsat risalesi s: 70-71)
“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Ayetin bu bölümünün manası ise şöyledir. Eğer adaletli söze çağırdığınız o kimseler, bu sözden yüz çevirip küfrü seçerlerse ey mü’minler! Siz onlara şöyle deyin: “Kabul etmeyip yüz çevirdiğiniz Allah’ı tevhid etmeyi, ibadeti O’na has kılmayı, O’nun tek ilah olduğunu ve O’nun hiçbir ortağı olmadığını biz kabul ediyoruz, buna şahit olun.Yani biz, hem dilimizle hem de kalbimizle Allah (c.c)’a boyun eğerek ibadeti sadece O’na yapıyoruz ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmuyoruz.” (Taberi Tefsiri)
İmam Kurtubi bu ayet hakkında şöyle dedi:
1 - Hasan b. Zeyd ve Süddi’ye göre ayetteki hitap Necran ahalisinedir. Katade, İbn Cüreyc ve başkalarına göre hitap Medine yahudilerinedir. Çünkü onlar din adamlarını itaat konusunda rab seviyesine çıkardılar. Başka alimlere göre ise bu hitap hem yahudilere, hem hristiyanlaradır. Rasulullah (s.a.s) Hırakl’e gönderdiği mektupta şöyle yazdırdı:
“Bismillahirrahmanirrahim!
Allah (c.c)’ın Rasulü Muhammed’den Rumun büyüğü Hırakl’e…
Hidayete uyanlara selam olsun! Ben seni İslama çağırıyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Müslüman ol ki Allah (c.c) senin ecrini iki kat versin. Eğer İslamdan yüz çevirirsen günahınla beraber hıristiyan çiftçilerin günahı da senin boynunadır.
“Ey Kitap ehli! Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, O’ na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun, deyin.” (Al-i İmran: 64) (Müslim)
2 - “Allah (c.c)’tan başka birbirimizi rab olarak benimsememek üzere...” Yani; herhangi birimize, helali haram, haramı helal yapma konusunda tabi olup itaat etmeyelim. Bu Allah (c.c)’nun şu sözüne benzemektedir:
“Allah’ı bırakıp din adamlarını, rahiplerini....rab edindiler.” Yani; Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kılma konusunda onlara itaat ederek onları rab seviyesine çıkarttılar.
3 - “Yüz çevirirlerse...” Yani; çağrılan şeylerden yüz çevirip kabul etmezlerse onlara “bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin” yani; biz müslümanız, İslam’ın hükümlerine boyun eğdik, Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetlerini ve fazlını kabul ettik. O’ndan başka hiç bir şeyi; ne İsa’yı ne Uzeyr’i ne de melekleri rab edinmeyiz. Çünkü onların hepsi de bizim gibi Allahın yarattığı birer varlıktır.Yine Allahın helalini haram haramını helal kılan rahiplerin bu yaptığını reddederiz. Eğer bu konuda onlara itaat edersek onları Allah’tan başka rab edinmiş oluruz.” (Kurtubi Tefsiri)
İbni Kesir, aşağıdaki ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Ey kitap ehli!... Müşterek olan söze gelin.” Ayetteki bu hitap; ehli kitap ve ona benzer kişileredir. Müşterek olan sözden kasıt; ikimizin de söylediği ve kabul ettiği adaletli sözdür. Sonra Allah (c.c) bu sözü açıklayarak şöyle buyuruyor:
“Birbirimizi rab edinmemek üzere…” Yani; ne puta ne haça ne tağuta ne ateşe ne de herhangi bir şeye tapmayalım. İbadeti sadece tek olan ve ortağı olmayan Allah’a has kılalım. Bu; bütün rasullerin ilk çağırdığı şeydir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Muhakkak biz her ümmete Allaha ibadet edin, tağuttan kaçının demesi için bir rasul gönderdik.” (Nahl:36)
Cureyc dedi ki:
“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Yani; Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda birbirimize itaat etmeyelim.”
İkrime ise; birbirimize secde etmeyelim, dedi.
“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Eğer bu adaletli sözü kabul etmeyip yüz çevirirlerse siz onlara, İslam üzerinde olduğunuzu ve Allah’ın hükümlerine uymaya devam ettiğinizi söyleyin.”
(Sonra İbni Kesir, Hırakl’e gönderilen mektubla ilgili hadisi zikretti) (İbn Kesir Tefsiri)
Şevkani bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Bu ayet; Mesih’i ve Uzeyr’i rab edinenlere bir azarlama, edindikleri bu ilahların kendileri gibi birer beşer olduğuna bir işaret ve aynı zamanda din konusunda, din adamlarını taklid ederek helal dediklerini helal, haram dediklerini haram kabul edenler için bir alçaltmadır. Çünkü böyle yapan kişi taklit ettiği kişiyi rab edinmiş demektir. Şu ayetin manası da buna benzer.
“Allah’ı bırakıp, din adamlarını, rahiplerini...rab edindiler.” (Tevbe: 31) (Sonra Hırakl’e gönderilen mektupla ilgili hadisi zikretmeye başladı.)” (Şevkani-Fethul Kadir Tefsiri)
İşte bu ayeti kerimeyi ve müfessirlerin bu ayeti kerime hakkındaki sözlerini zikrettikten sonra anlaşılmaktadır ki bu ayeti kerime apaçık bir şekilde, şüpheye mahal bırakmadan, kulların canlarını ve mallarını koruyabilmeleri ve zahiren müslüman sayılabilmeleri için yapmaları gereken şeyleri anlatmaktadır. Ayete göre onlardan istenilen şey; yalnız Allah (c.c)’a ibadet etmek, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah’tan başka ibadet edilen sahte ilahlardan, tağutlardan ve rablerden beri olup uzak durmak, sadece Allah (c.c)’ın hükümlerine muhakeme olmak ve hiç bir şeyi bu konuda Allah (c.c)’a denk tutmamaktır.
Müfessirlerin bu ayeti tefsir ederken Rasulullah’ın Hırakl’e gönderdiği mektubu zikretmeleri, ayette istenilen şeyin; zahiren dünya ahkamını uygulamanın şart olduğuna ve kanla malı koruyan la ilahe illallah sözünün manasını açıklamasına apaçık bir delil olmasındandır. Şeriat, bir kavme, bir yerde; “Ey kitap ehli!… Müşterek olan söze gelin” diye emrediyor, başka bir yerde de bir kavme hitabederek; “insanlarla la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” diyorsa ve her iki yerdeki insanlar da aynı ise bu gösteriyor ki; ayetin ve hadisin manası birbirine uygundur. Buna göre kişiye ancak, hem ayetten hem de hadisten istenilen şey yerine getirildiğinde zahiren müslüman hükmü verilir, can ve mal ancak o zaman korunur. İnsanların kalbinden geçenlerin durumu ise Allah (c.c)’a aittir.
Ayetten ve hadisten istenilen ise; tevhide bağlanmak ve şirkin her çeşidini reddetmektir. Bu hem sözde hem amelde gerçekleşmelidir. Hem sözde hem de amelde şirki terkedip tevhide bağlanmak; itaat etmeyi, boyun eğmeyi, tabi olmayı, hüküm verme ve muhakeme olmayı sadece Allah (c.c)’a has kılmayı gerektirir. Yani; yalnız Allah (c.c)’ın kanunlarına ve şeriatine tabi olup bağlanmak, sadece Allah (c.c)’ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul etmek, Allah (c.c)’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal yapanların ise tağut olduğunu kabul edip onları reddetmek, tekfir etmek ve onları tekfir etmeyenleri de tekfir etmek, bütün gücü bu tağutları ortadan kaldırmak için harcamak ve küçük büyük her konuda Allah (c.c)’ın hükmünü tatbik etmektir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek sadece Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na kulluk etmenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf: 40)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder